Thursday, October 28, 2010

Bilbord'dan al haberi: SAW 3D

Gelmiş geçmiş en başarılı uzun metrajlı film serisinin SAW (Testere) filmlerini olduğunun sözünü bile etmek neredeyse kulağa saçma geliyor. Ama gerçek bu. Şimdi her yaştan, genel seyirciye hitap eden, 30 senedir dünyanın her yerinden seyircinin aklını alan Star Wars fenomenini bir kenara koyalım. Hem macera hem de çocuk filmi olan ve sırf bu yüzden zaten gişe rekorları kıracağı garanti olan büyük bütçeli prodüksiyon Harry Potter'a da hiç girmeyelim. SAW neden gelmiş geçmiş en başarılı film serisi ona bakalım.

Düşük bütçesiyle, 18+ yaş sınırı ile daha çok erkek seyirciye hitap eden, korku janrasında bir film olarak, kafadan gişelere gidecek seyirci sayısını 7'de birine indiren TESTERE serisi, 6 yıl içerisinde 6 tane filmi sapır sapır çıkardı ve hepsinin bütçesinden en az %100 kar edebildi. Böyle bir korku filminin başka hiçbir örneği yok.

SAW (TESTERE) serisinin yapımcıları Twisted Pictures'ın binasının üzerinde SAW posteri.

SAW 7, 5 Kasım'da, Cadılar Bayramı'ndan bir hafta sonra 3 boyutlu olarak gösterime girecek. 3 boyutlusunu yapmasalardı ayıp olurdu zaten. Filmin bütçesi, serinin en yükseği: 17 milyon dolar. Ve buna rağmen genel dağıtımla 2000 üzeri sinema ekranında gösterime girecek bir film için 17 milyon çok komik bir bütçe.

Bu kadar lafını ettikten sonra Saw filmlerinin dünden bugüne bütçelerini ve sadece Amerika'da kaç para kazandığını bir görelim.

SAW (2004)      Bütçe: 1.2 milyon $    Gişe: 55.2 milyon $   Dünya çapı: 103 milyon
SAW II (2005)   Bütçe: 4 milyon $       Gişe: 83 milyon $      Dünya çapı: 147 milyon
SAW III (2006)  Bütçe: 10 milyon $     Gişe: 80.2 milyon $   Dünya çapı: 164 milyon
SAW IV (2007)  Bütçe: 10 milyon $     Gişe: 63.3 milyon $   Dünya çapı: 139.3 milyon
SAW V (2008)   Bütçe: 10.8 milyon $  Gişe: 56.7 milyon $   Dünya çapı: 113.8 milyon
SAW VI (2009)  Bütçe: 11 milyon $     Gişe: 27 milyon $      Dünya Çapı: 66 milyon

Serinin en son filmi sadece 27 milyon $ ile, şimdiye kadarki en düşük gelirini kaydetmiş olsa da, toplam sayılara bakılınca yine büyük kar etmiş durumda. Hollywood ise doğal olarak kuyu tamamen kurumadan suyunu çıkarmaktan vazgeçmiyor bu serinin. Bütçesine göre büyük karlar getirmeye devam eden, işe yarayan bir projenin ucunu neden bıraksınlar ki? Ne de olsa amaç sanat yapmak değil para kazanmak.

Wednesday, October 27, 2010

Bilbord'dan al haberi: Due Date

Warner Brothers, bir türlü doğru dürüst para yapmayan, bayık komedi filmleri çıkarıp dururken, bu lanetten 2009'da Hangover sayesinde kurtuldu.

Hangover'ın yönetmeni Todd Phillips ise Old School'dan (2003) beri, cesaretli, arsız, yüzsüz karakterlerin oynadığı, kültürel bir fenomene dönen ve gişeleri altüst eden bir filme girişmemişti. Önce Hangover filmiyle bu döngüyü kırdı. Hangover 2'nin çekimleri başlarken, Todd Phillips'in, yeni tamamladığı Due Date gösterime girmek üzere ve Hollywood bilbordlarında bu hafta en sık görülen başlıklardan biri.

Son birkaç yılda, kariyerinin ikinci ve en büyük çıkışını yapan, nerdeyse her düzgün, seyredilesi, aksiyon, komedi filminde karşımıza çıkan, çok çalışkan oyuncu Robert Downey Jr.'a, Hangover'dan sonra yıldızı parlayan bir o kadar çalışkan Zack Galifianakis eşlik ediyor.

Due Date, Amerika'da 5 Kasım'da gösterime girecek.


Monday, October 25, 2010

Bilbord'dan al haberi: No Ordinary Family

Hazır konuya girmişken, çok uzaklaşmadan hemen No Ordinary Family'den bahsedelim. Dizi ABC kanalında bu sezon gösterime girdi. Bu sonbaharda başlayan çaylak bir saatlik dramalar arasında şu ana kadar en başarılı ve istikrarlı giden dizilerden biri oldu. Nitekim ABC kanalı No Ordinary Family için yeni bir sezon daha ısmarladı. Bir uçak kazası sonrası süper güçlerini keşfeden, sıradan bir Amerikan ailesinin maceralarını bu sezon bittikten sonra en azından 22 bölüm daha izleyeceğiz gibi gözüküyor.

No Ordinary Family Highland ve Franklin üzerindeki bilbordda. Bununla birlikte birçok binaların duvarlarında, otobüs duraklarında, şehrin her yerinde.

No Ordinary Family'de Dexter mezunu Julie Benz ile The Shield ve Fantastic 4'dan tanıdığımız Michael Chiklis oynuyor. Dizinin yaratıcılarından Greg Berlanti en son 5. sezonuna giren kadayıf dizi Brothers and Sisters'ın uzun süre yapımcılığını üstlenmişti.

Dizinin konusunu ve karakterlerini Pixar yapımı The Incredibles'a benzetmemek elde değil. Anne baba, abla ve erkek kardeş dörtlüsünün süper güçleri tam olarak aynı değil ama ortak noktalar gözden kaçmıyor. Süper güçlülerin cirit attığı eski ABC dizisi Heroes'a göre daha ailevi, komedi faktörü içeren, daha aydınlık bir dizi No Ordinary Family. Tarihe geçecek kadar özgün ve unutulmaz bir parça olmayacağı kesin ama reytinglere göre şimdilik Amerikan seyircisi hayatından gayet memnun.

Bilbord'dan al haberi: Dexter

5. sezonu başlayalı neredeyse bir ay oldu ama Dexter'ın bilbord reklamları agresif bir şekilde devam ediyor. Bu bilbord bolluğunun iki anlamı olabilir. Ya dizi çok kötü durumda, batıyor ve çıkmak için son şansını kullanıp seyircilere bir hatırlatma yapmaya çalışıyor, ya da reytingler tavan yapıyor ve onun biraz daha havasını atıyorlar. Dexter'ın durumunda ikinci seçenek geçerli.

Dexter 'Suçluluk ölümcül olabilir' sloganı ile 5. sezonunu açtı.

(henüz seyretmeyenler dikkat, aşağıdaki paragraflar 4. sezonun sürprizini çok fena bozabilir) 
Dizi 4. sezonun Rita'nın ölümüyle birlikte şok edici sonundan sonra, yine acıklı bir bölümle yeni sezonunu açtı. Bu arada diziye sürpriz bir şekilde Julia Stiles katıldı.

Aslında Julia Stiles'ın bir TV dizinde boy göstermesi çok da sürpriz değil. Eskiden tabu olan bir kavram olmasına rağmen, artık sinema oyuncuları sapır sapır kablolu ve paralı TV dizilerine dökülüyor. Hatta genel görüş adaptasyonlar ve devam filmlerinden geçilmeyen sinema filmlerine göre TV içeriğinin çok daha orjinal ve kaliteli olduğu. Bu yüzden uzun süredir sesi çıkmayan yüksek profilli oyuncular özellikle HBO, Showtime gibi paralı kanallardaki yeni dizilerde başrol veya konuk oyunculuk yapıyorlar. Bunu yapan sadece oyuncular da değil. Martin Scorsese'nin yeni HBO dizisi Boardwalk Empire'ın pilot bölümünü yönettiğini hemen hatırlatalım.

Dexter'a geri dönelim: Julia Stiles'ın diziye kalıcı olarak girip girmediğinden emin değilim. Rita'yı oynayan Julie Benz'in yerine Dexter'ın yeni romantik partneri olabilir mi? Neden olmasın? Bu arada Julie Benz de boş durmuyor. Oyuncu bu aralar bilbordalara hakim başka bir diziye geçti: No Ordinary Family. ABC dizisi olan No Ordinary Family'den ayrıca bahsedeceğim. 

Saturday, October 23, 2010

TÜYO: HOLLYWOOD'DA ÖĞLE YEMEĞİ

Hepimizin bi noktada karnımızı doyurmamız lazım tabi. Ama konu Hollywood endüstrisine gelince yemek yeme kavramı hayatta kalmak veya damak zevkini tatmin etme isteğinden daha öte bir yere gidiyor. Öyle ki restoran ve gıda sektörü olmadan, mesleği sinemacılık olan Hollywood sakinleri ne yapacaklarını şaşırırlar. Aç kaldıkları için değil, iş gününün en kilit elemanlarından birinin ajandalarından silindiği için.

Yemek yeme ritüeli Hollywood'da prodüksiyonun her aşamasında, işlerin işlemesi ile iç içe gidiyor. Set ekibini tıka basa doyurmaktan, prodüksiyon ofisinde bulundurulması gereken abur cuburlardan, montaj ekibinin kafein ihtiyacının 24 saat karşılanmasına, Hollywood'dan çıkan 'seyrettiğimiz herşeyin' yapımında yemek yeme olayının yeri tahmin edeceğinizden daha büyük.

O zaman daha seyrettiğimiz şeylerin yapım aşamasına bile girmeden, daha konuşma aşamasındayken yenilen yemeklerden bahsedelim.



ÖĞLE YEMEKLERİ

Hollywood kentinin yapımcısı, yönetmeni, yazarı, menajeri, haftalık programlarını olabildiğince çok öğle yemeği toplantılarına ayırırlar. Toplantı hiyerarşisinde, öğle yemeklerinin yeri, resmi olmayan bir ortamda, bir yandan ağız tatlandırmak, bir yandan da iş bağlamak üzerinedir.

Öğle yemekleri haydi köşedeki lokantada buluşalım, bir hamburger yiyelim diye o kadar basit bir organizasyon da değildir. Programlanmasından, zamanlamasının, restoranın yerinin seçilmesinden, yenilecek öğüne kadar birçok inceliği vardır. Bu inceliklere hakim olmak da genelde rockstar Hollywood asistanlarının büyük sorumluluklarından biridir.

Asistanlar, sushisinden meksika mutfağına, gurme restoranlardan en iyi burger satan yerlere, vejetaryan yemeklerden en lezzetli biftekçiye, şehirdeki önemli restoranlara, yeni açılan 'hot' mekanlara hakim olmalıdırlar. Bunun yanında kendi patronlarının yemek zevkini, sık gittiği restoranları, hatta o hafta canı ne çekiyormuş onu bile patronu bilmeden bilmek durumundadırlar.

Endüstri standardı, öğle yemeklerini saat 1.00'de yemektir. Restoran çok uzakta değilse 12.45'te ofisten ayrılınır. Restorana varınca arabalar vale servisine bırakılır ve saat 1'de randevuya yetişilir. Öğle yemeği 2.00 gibi biter ve patronlar 2.15- 2.30 arası ofise geri dönerler. Bu yüzden öğle yemeği sonrası ofis toplantıları genelde saat 2.30 ya da 3.00'e programlanır.

Seçilecek restoranlar, buluşacak kişilerin önem derecesine göre hangisinin ofisine daha yakın ise orada yapılır. Genelde ofisler şehrin farklı yerlerindeyse, mesela Beverly Hills'deki bir UTA ajanı, Warner Brothers'daki bir yapımcı ile öğle yemeği yiyecekse, orta noktada Hollywood'da bir yerde buluşulabilir. Ama Beverly Hills'deki menajer, yazarının senaryosunu Warner Brothers'daki yapımcıya satmaya çalışıyorsa, genelde menajer yapımcının ayağına gitmeli, hesabı da o ödemelidir.

Restoranların pahalılık derecesi, hangi sokakta olduğu veya oturulan masa toplantının önemi konusunda birer faktördür. Restoranın lüks seviyesi ve menüdeki yemeklerin ücreti, o restorana giden müşteri profilini büyük oranda etkiler. Bazı Beverly Hills restoranlarında Mick Jagger'ın komşu masasında otururken, bazılarında çevredeki ajanslardaki asistanlarla dip dibe yemek yiyor olabilirsiniz. Bunun yanında restoranda oturulan masanın yeri de son derece mühimdir. Toplantı iki kişilik olsa bile, patronlar sıkışık sıkışık oturmasınlar diye 4 kişilik bir masayı rezerve etmek adettendir.

Öğle yemeklerinin yemek davetini yapan kişi genelde hesabı öder. Buna göre, eğer daveti yapan kişi kendisinden daha önemli bir endüstri figürüyle öğle yemeği yiyecekse onda iyi bir intiba bırakacak havalı bir lokantada rezervasyon yapmalıdır. Eğer bu daha az resmi bir toplantı, eski bir dostla genel bir öğle yemeği ise, lüks seviyesi düşük bir ortamda da yemek yenilebilir.

Endüstri babaları, ne kadar cüzdanları kalın ağır amcalar gibi gözükseler de, yemek ısmarlama ve kimin ne ödeyeceği konusunda oldukça hassastırlar*. İstemedikleri, çok haz etmedikleri, ama mecburiyetten buluşmak durumunda oldukları kişilerin hesabını ödemekten pek zevk almazlar. Bu yüzden endüstride ilişkileri temiz tutmanın ve sağlam başlamanın kilit noktalarından biri öğle yemeğinde midelerin doldurulmasından geçer.

Potansiyel projeler, endüstri dedikoduları, iş bağlamalar, yetenek pazarlamalar, ikna etmeler öğle yemeği sofrasında ağız tatlandırmakla daha bir kolay, daha bir hazmedilir şekilde yürür Hollywood'da.
Bir dahaki sefere Hollywood'dan çıkan seyrettiğimiz ya da hiçbir zaman seyretmeyeceğimiz şeylerin konuşulduğu öğle yemeği sofrasından kalkıp, prodüksiyon ve set yemeklerinin tadına bakıldığı yerlere gideceğim.

*Parantez içinde şöyle bir bilgiyi de araya sokuşturayım. Önemli detaylardan biri bu öğle yemeklerinin ücretinin şirkete masraf olarak gösterilebilmesidir. Amerika'da 'entertainment' yani eğlence endüstrüsinde çalışanlar, sinema bileti, kitap dergi aboneliği, gibi aslında zevk için yapılan aktivitelerle birlikte yemek toplantılarını da iş masrafı olarak gösterip vergiden düşebiliyorlar.

DEDİKODULAR: Mel Gibson'ın yerini Hangover2'da Liam Neeson alacak

Mel Gibson'ın bu aralar hem halk arasında, hem de endüstri ahalisinde pek popüler olmadığını söylemeye gerek yok heralde. Hollywood'da çok güçlü bir kişilik olmasına rağmen, önce Yahudi'lerle sonra da kız arkadaşıyla skandal derecesinde papazı bulduktan sonra, Mel Gibson'la çalışmak çok iç açıcı gelmiyor kimseye.

Bu konuyla ilgili son konuşmalar ise şu: Hangover 2 filminde cameo olarak hararetli bir dövme sanatçısını oynaması planlanırken, oyuncular ve ekibin itirazı ile Mel Gibson projeden çekilmek zorunda kaldı. Onun yerine Liam Neeson filmde rol alacak.

Friday, October 22, 2010

TAZE HABER: Stephen King'in KARA KULE'sinin film adaptasyonunu Universal kaptı!

KARA KULE Stephen King'in en gözü gibi baktığı, en uzun yıllarını verdiği, ve dolayısıyla ekrana adaptasyonu konusunda en hassas olduğu kitap serisi. Stephen King 7 kocaman kitaplık seride, yokolmak üzere olan eski bir uygarlığın son kalan silahşörü Roland Deschain'in hikayesini anlatıyor. Kara Kule bir yandan klasik bir westernlerin tozlu, çöl sıcaklı, deri kokulu arka planına, bazen de bilim kurgu filmlerinin rüyasal alternatif gerçekliklerine, boyutlar ve zamanlar arası seyahatlarine sırtını dayıyor.

Kara Kule serisi, bir sinema filmine sığmak için hikaye dünyası çok geniş, karakter nüansları çok kapsamlı bir proje. Diğer yandan sadece bir televizyon dizisi olmak için de prestij ve hadise değeri fazla yüksek. Bu yüzden Kara Kule'nin beyaz perdeye veya televizyon ekranlarına uyarlanma olasılığı yıllardır yılan hikayesini döndü..




2 yıl önce LOST babası JJ. Abrams projenin adaptasyonuna elini atmıştı ve ekrana uyarlama ön haklarını satın almıştı. Ama senaryo bir türlü yerine oturmadı, istenilen sonuç alınmadı. Kara Kule'nin uyarlama ön haklarının tarihi geçer geçmez projenin üstüne Oscar'lı takım Akiva Goldsman ve Ron Howard atladı. Şimdi arkalarına Universal Stüdyolarının da desteğini alan ikili daha önce hiç gerçekleştirilmemiş bir prodüksiyon modeli tasarlıyorlar.

Kara Kule'nin ilk serisi bir sinema filmiyle açılış yapacak. Sonrasında 22 bölümlük bir televizyon dizisi gösterime girecek. Dizinin birinci sezonundan sonra ikinci bir sinema filmi yapılacak. Bunun arkasından bir sezon daha televizyon dizisi, ve son olarak üçüncü sinema filmiyle seri tamamlanacak. İlk uzun metrajlı filme bağlanan oyuncu kadrosu, özellikle başrol oyuncuları, bu uzun vadeli projenin bütün aşamalarının sorumluluğunu almış olacaklar. Yani anlaşmaları dizilerdeki oyunculuğu da kapsayacak. Ron Howard 80'lerden beri televizyona elini sürmemesine rağmen, bu projeyle hem uzun metrajlı filmlerin hem de iki sezon dizinin bütün bölümlerini yönetmeyi planlıyor. 



Bunlar işin daha çok başında konuşulan detaylar. Filmlerin gösterime girme tarihleri, hangi kanalla anlaşma yapılacağı, pazarlama stratejileri, hem filmlerin hem de dizilerin Home Entertainment yani DVD ve BluRay pazarında nasıl yer bulacağı, ve özellikle de yabancı ülkelerde bu serinin nasıl yayınlanacağı gibi daha bir çok büyük madde var listede.

Stephen King'in Kara Kule'si, JRR Tolkien'ın üçlemesine cevabı olarak biliniyor. Nitekim, Kara Kule'nin bu hırslı uyarlamasına benzer örnek gösterilebilecek tek yapım Peter Jackson'ın bir seferde 300 günde çekip, birer yıl arayla 3 filmle gösterime giren Yüzüklerin Efendisi filmleri. Kara Kule takımının da amacı Yüzükler'in ulaştığı başarıyı, TV + sinema modeliyle ikiye katlamak.

Kara Kule ile ilgili en son bilgiler bunlar. Yeni haberler çıktıkça Burası Hollywood'dan paylaşacağım. 

Monday, October 11, 2010

Bilbord'dan al haberi: Hereafter

Hereafter Poster, Sunset Blvd.

Clint Eastwood, Matt Damon ile HEREAFTER filminde tekar bir araya geldi. Filmin senaryosunu son bir kaç yılda arka arkaya patlattığı Oscar adaylı senaryolarıyla Peter Morgan yazdı. Peter Morgan'ın, Sacha Baron Cohen'in oynayacağı QUEEN filmini de kaleme alması bekleniyor, bunu da hemen hatırlatalım. 

Eastwood filmleri her yıl Akademi'den iyi notlar alıyor ve mutlaka Oscar töreninde Eastwood takımının ön sıralarda bir sandalyesi oluyor. Ama entellektüel Hollywood çevreleri Warner Brothers'ın Eastwood filmlerini pazarlamaya çok özen göstermediğinden yakınıyorlar hep. Belki de Eastwood filmleri zaten kendi kendilerini pazarladıkları için. 

Bu bilbordun fotoğrafını gündüz vakti çektim, ama ertesi gece önünden geçerken ışıklarının yanmadığını farkettim. Sağdaki soldaki Dexter, Svedka Vodka, Life As We Know It posterleri ışıl ışıl parlarken, Hereafter karanlıkta kalmıştı. Bunun için ya bilbordu kiralayan Regency'yi ya da Eastwood'a daha iyi sahip çıkması gereken Warner Brothers'ı suçlamak lazım. 

Film 22 Ekimde gösterime giriyor. Buyrun fragmanı.